ŞEHİT FURKAN DOĞAN

ŞEHİT FURKAN DOĞAN

Şehadete Yakışır Bir Hayat, Cennete Yakışır Bir Şehadet

 

ABD'nin New York eyaleti Troy şehrinde dünyaya geldi.

1993 yılında ailesi ile birlikte Türkiye'ye döndü ve Kayseri'de yaşamaya başladı.

1997-1998 Eğitim-öğretim yılında okul öncesi eğitim (anaokulu) için Namık Kemal İlköğretim okuluna devam etti.

Sekiz yıllık ilköğretim eğitimini 1998-2006 yılları arasında devam ettiği Besime Özderici İlköğretim okulunda tamamladı.

2006 yılında girdiği Anadolu ve Fen Lisesi giriş sınavları sonucu Sami Yangın Anadolu Lisesini kazandı. Burada 9. sınıf eğitimini tamamladı. Ardından burslu olarak Özel Hisarcıklıoğlu Fen Lisesi'ne geçiş yaparak 10, 11 ve 12. sınıflara bu okulda devam etti.

ABD'de doğmuş olması nedeniyle ABD vatandaşı olan Furkan, lise son sınıf öğrencisi iken, üniversite eğitimi için 9 Mayıs 2010 tarihinde yabancı uyruklu öğrencilerin girdiği YÖS sınavına girdi ve hedefi olan Tıp Fakültesini kazanacak yüksek bir puan aldı.

Bu arada lise son sınıf derslerini de tamamlayan ve mezun durumuna gelen Furkan, bu sırada İsrail tarafından Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ablukayı kırmak ve Gazze'ye insani yardım götürmek üzere IHH İnsani Yardım Vakfı tarafından "Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım" sloganıyla organize edilen yardım filosuna katılmak üzere başvuruda bulundu. Uzun ve ısrarlı takibi sonucu, yardım filosuna Kayseri'den katılacak 9 yardım gönüllüsü arasına adını yazdırmayı başardı.

 24 Mayıs 2010 tarihinde Kayseri'den ikindi namazı sonrası düzenlenen uğurlama töreni ile Antalya'ya yolcu edildi. 27 Mayıs 2010 tarihinde Antalya'da toplanan diğer yardım gönüllüleri ile birlikte İstanbul'dan yola çıkan Mavi Marmara gemisine bindi. Dünyanın 32 farklı ülkesinden yaklaşık 700 yardımsever gönüllü ile birlikte Gazze'ye insani yardım götürmek üzere 1 yolcu gemisi ve 6 yük gemisinden oluşan yardım filosu 28 Mayıs 2010 tarihinde Antalya'dan demir aldı. Akdeniz'in uluslararası sularında seyreden yardım filosuna İsrail askerleri tarafından yapılan insanlık dışı saldırı sonucu 31.05.2010 tarihinde şehit oldu. Diğer 8 şehit ile birlikte cenazesi 02 Haziran 2010 tarihinde Türkiye'ye getirildi, toplu cenaze namazları 3 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Fatih Camii'nde kılındı. 4 Haziran 2010 tarihinde Kayseri Hunat Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra, Kayseri'nin Talas ilçesinde Reşadiye Mezarlığına defnedildi. 

Kurşunlar Furkan'ın tazeliğinin kokusunu almış gibi birer birer gömüldüler vücuduna. Yüzüne 1,5 metreden hedef alınan dört kurşun ve gencecik göğsüne de bir kurşun isabet etmişti.

Furkan kendi varlığının hayırlara vesile olması için çıkmıştı bu yolculuğa genç yaşta. Ve babası "Pişmanlığımız, keşkemiz yok. Çocuğumuz güzel bir yolda şehit oldu. Biz de şehit babası olduk. Hayırlı gelişmelere vesile olacak." diye anlamlandırıyor oğlunun vefatını.

Diriliklerinin, ölümlerinin, her hallerinin dünyaya adalet getirmek, haksız uygulamaları kaldırmak üzere olması için var olan bu insanlar terör devleti İsrail'in hep hedefiydiler ve hedefi olacaklar.

Furkan'ın abisi Mustafa Doğan, İstanbul'daki cenaze namazında "Biz İsrail'in gemileri ve yolcuları alı koyacağını veya geri çevireceğini tahmin ediyorduk ama böyle bir ahlaksızlık yapacağını tahmin etmiyorduk. Kardeşim Filistin yolunda şehit oldu. Onlar için canımız feda olsun. Kardeşim şimdi İstanbul'da. İstanbul'un fethine katılan şehitlerle birlikte dua ediyorlar."diye belirtti duygularını.

Dünya, içinde barındırdığı bu terör devletinin terörüne binlerce kez şahit olduğu halde hala onun uygulamalarına sessiz kalıyor. Ve İsrail, Furkanımıza kıyarak Furkan'ın şahsında her gün vicdan sahiplerini göz göre göre yere indiriyor.
Ve Furkan... İsrail askerlerinin kurşunlarının güzel yüzüne ve narin gövdesine birer birer isabet etmeden az önce yazdığı o satırlarla hepimizi tekrar tekrar can evimizden vuruyor:
"Şehadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey. Varsa o da sadece annemdir. Ama ondan ben de emin değilim. İkisinin kıyası çok zor. Şehadet mi annem mi? Salon boşaldı. Şu ana kadar olmayan ciddiyet bir anda herkesi kapladı."

Yunus Emre Avşar

 

Namaza dikkat ettiği kadar abdestli olmaya da dikkat edermiş. Arkadaşları şöyle söylüyor: ''Biz ceketimizi alıp çıkardık dışarı, o abdest alıp çıkardı.''

Gemidekilerden bazıları ''ne zaman döneceğiz?''diye sorduklarında; "Siz dönmeye mi geldiniz, ben ölmeye geldim." cevabını vermişti. Furkan DOĞAN... Gözlerimizin dolması için isminin zikredilmesi kâfi gelen bir yiğit.

O hazin günden sonra aşina olduk bu isme. Artık şehadet denince akla ilk gelen isimlerden biridir Furkan. Çünkü 19 yaşında pırıl pırıl bir gençti. Üniversite sınavına da yeni girmişti. Türkiye'de sayılı Tıp fakültelerinden birini kazanacakken İsrail'in haince saldırdığı insani yardım gemisinde şehid oldu.

Bize sunulsa, binbir bahane ile kibarca reddedeceğimiz bir teklif olarak kalırdı Mavi Marmara. Küçük hesaplarımız vardı zira, istikbal endişesinden ibaret olan... Onun ise büyük bir derdi vardı, büyük hesaplardan da büyük.

O gözünü bile kırpmadan giderken şehadete, bizler dimağımızdaki 'acaba'lara takılıp öteye geçemezdik. Bu sebeptendir Furkan isminin gönüllere böylesi kazınması.

Şehadet, ansızın gelen bir lütûftur. Fakat her yiğidin harcı değildir şehitlik. Hak etmek, arzulamak ve şehadete yakışır bir hayat sürmek gerek. Furkan gibi a'dan z'ye şehid olmak... Bizler belki o son fedakarlığından tanıyoruz Furkan'ı. Ancak hayatı da şehadeti kadar güzeldi:

Annesi abdest alıp, Yasin-i Şerif okurmuş Furkan'ı emzirmeden evvel. Helal süt emmiş dedikleri Furkan olsa gerek...

İyi aile terbiyesi aldığıyla bilinirmiş Furkan. Dedesinin ilgisi ve anlattıklarıyla büyümüş. Birkaç yaşından itibaren idrak etmeye başlamış haramı, helali... Lokmasına dikkat eder kimsenin malına göz dikmezmiş.

Çok küçük yaşlarda başlamış namaza. Dedesiyle beraber çoğu vakitlerde camiye gidermiş. Bir kış günü anneannesi: ''Evladım, sen sabah namazına giderken sokaklar karanlık oluyor. Korkuyorum sana birşey olacak diye. Hem hava da soğuk. Evde kılsan ya.'' diye uyardığında, "Anneanne, ben Allah rızası için gidiyorum camiye. Hem yolda bana bir şey olsa Allah yolunda olmuş demektir. Üzülme." diye cevap verir.

Namaza dikkat ettiği kadar abdestli olmaya da dikkat edermiş. Arkadaşları şöyle söylüyor: "Biz ceketimizi alıp çıkardık dışarı, o abdest alıp çıkardı."

Yetimlere, muhtaçlara yardım etmeyi çok sevdiğine dair, babası Ahmet Doğan bey şunları anlatıyor: ''Furkan'ın şehadetinden sonraydı... Bir gün kapımız çalındı, açtım, karşımda iki küçük çocuk. 'Amca biz bir şey söylemeye geldik' dediler. Söyleyin çocuklar, dedim... 'Biz bir abinin resimlerini gördük, şehit olmuş, sizin çocuğunuzmuş. Adının da Furkan olduğunu öğrendik. Biz yetimleriz, bu abinin adını bilmezdik ama bize sürekli yardım yapardı.' dediler.'' Böylece hem yardımsever hem de tevazu ehli olduğunu, iki güzel hasleti kendinde barındırdığını ifade eden bir hatıra.

Furkan'ın şehadetinden sonra, Furkan'ların oturduğu mahalledeki kalabalığı gören mahallenin yaşlı sütçü amcası, kalabalığa yaklaşıp soruyor:

-Ne oldu,bu kalabalık da neyin nesi?

Oradakiler Furkan'ın posterini gösterip, ''İşte bu çocuk şehid oldu.'' diyorlar.

Yaşlı sütçü, posteri derin derin süzüp:

-Vallahi bu çocuk, o çocuk diyor.

-Tanıyor muydunuz, diye sorduklarında:

Evet, ben apartmana haftanın belli günü, belli saatlerde gelirdim. Furkan da bunu öğrenmiş olacak ki her hafta aynı saatte yanıma gelir:

-Amca sen yaşlısın, ben sütleri taşır, dağıtırım derdi ve tek tek evlere sütleri dağıtırdı. İşte şehadete yakışır bir hayatın tanımı...

Yine her yaz mevsimi, Kur'an Kursunda bulaşık yıkadığını duyduğumuzda, ne kadar ismiyle müsemma ve hizmet ehli olduğunu  anlıyoruz.

"Furkan'ın yemeğe tuz ile başlamadığını görmedim. Bir şeyin sünnet olduğunu bilse, onu hemen baştacı eder, uygulardı." diyerek Efendimiz'in (sav) sünnetine ne kadar düşkün olduğunu ifade ediyor babası.

Annesi de şöyle anlatıyor Furkan'ı: "Bulunduğu her ortamda insanların dikkatini çeker, karşılaştığı her insan, simasında dolaşan başkalığın ne olduğunu bulmaya çalışırdı. Müstesna bir çocuktu. Sureti kadar sîreti de güzeldi. Mütevazi, ön planda olmayı sevmeyen, kırmayan, incitmeyen bir mizacı vardı. Ben şehadet ederim ki, o ne güzel bir evlat ve ne güzel bir kuldu." Anlıyoruz ki Furkan, kendisini şehadete götüren o karar ile değil yalnız, hayatının her safhasında güzel ahlakı ve salih amelleri ile milyonlara örnek olan bir gençtir.

Onu yakından tanıyan bir şair, şiirinde şöyle yer vermiş Furkan'a:

Yaşıtlarına baksam çoğu zevk-ü sefada

Uykudan uyanmamış, gafilâne rüyada

Şehadet arzusu var, ettiği her duâda

Bir şehit tanıyorum, gönlü Kur'an'la dolu

Yaşıtları gel-geç sevdalarla, istikbal kaygısıyla, gündelik telaşelerle ömür sermayesini tüketirken; o, her an bir adım daha yaklaşıyordu Hakk'a. Bir derdi, bir sevdası vardı. Filistin'deki din kardeşleri yardıma muhtaçken, bir nebze olsun çare olmak istiyordu onlara. Her gün neler olup bittiğini takip ediyor, karınca kararınca yardım faaliyetlerinde bulunuyordu. Nihayet daha etkili olabilecek bir organizasyondan haberdar oldu. Dünyanın dört bir yanından, zulüm gören, yardıma muhtaç kardeşlerine yardım gidecekti gemilerle. Türkiye'den de yardımlar ve yardımseverler götürülecekti. Gönlüne bir ateş düştü: ''Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım.'' Karar verdi, ne olursa olsun gidecek, bizzat yardım edecekti mazlumlara.

Ailesi mukavemet gösterdi önce. ''Hayır, çok gençsin, senden daha uygunları var yardım götürmek için'' dediler. Ne olacağı belirsiz bir durumda, evlatlarını şehadete göndermeye kıyamadılar. Fakat Furkan, derdi ile ikna etti herkesi.

İçi içine sığmaz olmuştu. Ayrılık vakti gelip çattı. 24 Mayıs 2010 tarihinde, ikindi namazından sonra ailesi koklamaya doyamadan yolcu etti evlatlarını. Dünyanın 32 farklı ülkesinden yaklaşık 700 gönüllü ile birlikte, Gazze'ye insani yardım götürmek üzere 1 yolcu ve 6 yük gemisi 28 Mayıs 2010 tarihinde Antalya'dan demir aldı. Furkan da vardı içlerinde. 3 gün sonra, uluslararası sularda, mazlumlara uzanan yardım eline haince bir saldırı gerçekleşti.

Zulüm ile abad olanların günüydü güya. Allah rızası için yola çıkan yüzlerce insanı, yolundan alıkoymak istediler. Hakikatin sesini silah sesleriyle bastırmaya çalıştılar. Oysa Furkan ve diğer sekiz masum insanın şehadetiyle, hakikatin gür sesini farkında olmadan daha da yükselttiler.

Furkan, şehadete yakışır bir hayat ve cennete yakışır bir şehadetle, ebedî gençliğe kestirme yoldan gitti. Hayatı ile çevresini, şehadeti ile İslam alemini etkiledi. Şehadetin simgesi, ardından geleceklerin de rüyası oldu. Furkan'ın kabrine ziyarete gelen İrlandalı Cueeva Butterly, Aişe oluverdi. Ben doktor olmak istiyorum diyen çocuk, ben Furkan abim gibi şehid olmak istiyorum der oldu. Furkan olmak gerek...

En Küçük Hareketinde Bile Vakar Vardı

Akif Boğa / Sınıf Arkadaşı

Furkan'ın dostluğu dostluk kavramını tam olarak doldururdu. Hatamız varsa düzeltmekten çekinmez, gıybetimizi yapmaz ve hayırlı amellerinde bizleri de peşinden sürüklerdi. Namaz kılarken dahi ben değil biz ruhundaydı, kendi kılacakken etrafındaki herkesi davet ederdi, eh böyle cana yakın bir Furkan'ın davetine icabet etmemek de olmazdı. Furkan sadeydi, anlaşılırdı, en küçük bir hareketinde bile vakar vardı. Onunla muhabbet etmeseniz bile onun davranışlarına hayranlık duyup ona benzemeye çalışırdınız zamanla. O sadelik var ya bakışındaki... Hayatı tane tane yaşayışı... Bir ömre bedelmiş...

Yemeğe Tuzla Başlardı

Oruç Demircan / Sınıf Arkadaşı

Dini meselelerde bizden hassastı. Sünnetlere ve namazları cemaatle kılmaya verdiği önem çok dikkatimi çekerdi. Yemeğe oturduğumuzda çoğunluğumuz direkt başlarken Furkan'ın bir şeyler aradığını görürdük. Tuz olmadan başlamazdı. Sofrada yoksa kalkıp bulur öyle başlardı.

Fedakârdı

İsmail Cem Kazdal / Furkan'ın Matematik Öğretmeni

Bir yaz Kur'an kursunda beraberdik Furkan'la. Görevlerin dağıtıldığı gün sıra bulaşıkhane görevine gelmişti. Kimsenin talip olmadığı bulaşıkhaneye, Furkan talip olmuştu hiç düşünmeden. Ve bir yaz boyunca yüzünden tebessümü eksik etmeden hizmet etti. Allah kendisinden razı olsun, şehadetini kabul etsin.

Adeta Gazze'ye Çağırılmış Gibiydi

Mehmet SALUR / Müdür Yardımcısı

Verilen görevi yerine getirmekten kaçınmazdı. Beraber birçok hizmete katıldık. O tek başına da kalsa, azimle hizmet eder zor görmezdi. Yabancı Öğrenciler Sınavı'na girmiş çıkmıştı ama Gazze onun için daha önemliydi. O adeta Gazze'ye çağırılmış gibiydi. Vedalaşmaya geldiğinde sevinçle şehadet haberini verdi sanki. Örnek bir şahsiyetti Furkan, hayatıyla, şehadetiyle...

Gülüşü Öyle Güzeldi ki...

Oğuzhan GENÇ / Sınıf Arkadaşı

2007 yılında tanıştım Furkan'la. Sesini yükselttiğini çok nadir duydum. Sakindi, hızlı yürümez, hızlı konuşmazdı. İyi bir hatipti, tabi ki sesini duyduğumuzda. Çünkü arkadaşlarla beraber o konuştuğunda sana 5+1 bağlamak gerek diye takılırdık. O da gülerdi ama yine de yükseltmezdi sesini. Temiz ve kaliteli giyinirdi. Kıyafetini beğenen arkadaşlarımız bunu belirttiğinde hemen hediye etmek isterdi, hediye ettiğine de şahit olduk. Malayani sohbetlerden hoşlanmaz, kaçınırdı. Bir de gülüşü öyle güzeldi ki...

İbadetine Düşkündü

İsmail ELMAS / Sınıf Arkadaşı

Şehit olabilmek için şehit gibi yaşamak lazım demişti bir ağabeyimiz. İşte bu sözün ispatıydı Furkan. O sade hayatı ve gönle huzur veren gülümsemesi ile sanki şehadetin kapısını aralıyordu. Etrafındaki herkes tarafından takdir görmesine rağmen, mütevazi tavırları ile bir defa daha farkını gösteriyordu. Ve biz onu bir daha seviyorduk. Furkan'ın yaşayışı, neden bizim değil de onun şehitlik makamına yükseldiği sorusunun cevabıdır. İbadetine düşkündü ve hayatının her alanında Efendimiz'i örnek alırdı. Ne mutlu bizlere ki Furkan ile tanışma fırsatı verdi Rabbim. İnşallah cennette de bize buluşma fırsatı verir yine o özlediğimiz gülümsemesi ve muhabbetine kavuşturur.

Cami Cemaatimizdendi

Mehmet Tirit / Furkan'ın Geometri Öğretmeni

Fedakarlığı ve İslami hassasiyetleri ile ön plana çıkan bir gençti. Yumuşak huyluydu. Kurban çalışmasında beraber bulunmuştuk. Furkan çok titiz ve tertipliydi ve ona verdiğimiz görev bu özelliklerine biraz ters düşse de oradaki fedakarlığı bizi çok etkiledi. Şehadetinden sonra, mahallesindeki camide yazılan ''Furkan, camii cemaatimizdendi'' yazısı imanlı bir insana, cemaatin şahitlik ettiğini gösterir.

Yüzünden Tebessüm Eksik Olmazdı

Mustafa KÜÇÜKER / Furkan'ın Edebiyat Öğretmeni

Furkan kendinden büyük herkese saygıda kusur etmeyen biriydi. Sözden ziyade hal diliyle anlaşırdık. Yüzünden hiç tebessüm eksik olmazdı.

Geriye Davası Kaldı

Ali ULUSOY / Müdür Yardımcısı

20 gün kala başlamıştı gün saymaya. Her gün gelip bizimle kucaklaşıp ''bugün şu kadar gün kaldı, bugün de bitti'' diye heyecanını paylaşırdı. Yine her gün gelip ''bugün şu kadar kumbara topladık, bunun karşılığında şu yardımları aldık'' der, içi içine sığmazdı. Gideceğine bir hafta kala bir yardım gemisinin gidişi ertelendi haberini alınca çok daralmış, üzüntüsünü de paylaşmıştı bizimle. O kadar benimsemişti ki Mavi Marmara davasını... Son görüşmemiz bir düğün vesilesiyle, damat ile yediğimiz çiğköfte ziyafetinde oldu. Geriye ise, tebessümü, (çok sevdiği) unlu kurabiye, onsuz boğazımızdan geçmeyen çiğköfteler kaldı. Bir de davası kaldı...

Cömertti Furkan

Metin KEFKİR / Dertleştiği Bir Ağabeyi

Yaşı küçük; aklı, derdi, davası ve edebi büyüktü Furkan'ımın. Hedefleri olan, hedefini şaşırmayan bir gençti. Karşısındaki sözlerini bitirene kadar dinler, az ve öz konuşurdu. Bir başka bakıyordu Furkan, nazarı derinlere nüfuz ediyordu o bakarken. Ramazan bayramına üç gün vardı. Herkesin bayram alışveriş telaşesinde olduğu günler. Furkan her Ramazan hatimli teravih kılar, hiç aksatmazdı. O gün teravihten çıktıktan sonra dedim ki, ''yarın 20 kişi ile iftara geliyoruz Furkan, haberin olsun.'' Acaba demeden, gözünü bile kırpmadan ''buyrun gelin ağabey'' dedi. Böyle cömert, gönlü bol bir gençti o.

Gidip de Dönmemek Var...

Hamdi ÖZİLİK / Furkan'ın Matematik Öğretmeni

Bir işi yarım yapmayı sevmez, itina ile yapardı. Birden fazla görevi aynı anda yaptığı da olurdu ama bir işi aksattığını hiç görmedim. Sorumluluk bilinci yüksek bir gençti. Sınıfa ödev verdiğimizde düzensiz, ilgisiz davrananlar olsa da Furkan dikkate alır ve vaktinde teslim ederdi. Veda günü geldiğinde ''Hakkınızı helal edin hocam, dönmemek de var'' dedi. Hissetmişti demek ki...

Kitapsız Görmedim Ellerini...

Fatih Şahin / Sınıf Arkadaşı

Sen Yusuf yüzlüydün kardeşim.. Bizi de Yakup'un gözyaşları eyledin. Musa'ca bir duruş vardı sende, bizi de Harun eyledin. Zalimin, küfrün, zulmün, masivanın ilgasıydı derdin. Dertlenmek ve dert eklemek için okumak. Kitapsız görmedim ellerini. Ve gözlerin, ya dostuna bakardı muhabbetle ya da satırlara dalardı muhakkak. Sen okurdun ve davanın tarihine bir satır daha eklenirdi.. Gazze... Okuduğun en kısa ve en anlamlı satırdı değil mi...

Mazlumların Daima Yanındaydı

Mustafa TİRİT / Kuzeni

Furkan çok merhametliydi. Bir yerde mazlum görse, elinden ne gelirse yardım etmenin gayretinde olurdu. Srebrenica katliamının olduğu zamanlarda, yaşı çok küçük olduğu halde kendince mazlumları savunur, destek olmaya çalışırdı.

Göz Doktoru Olmak İstemişti, Çünkü...

Mustafa Üngür / Furkan'ın Tarih Öğretmeni

Furkan, çok varlıklı bir aileye sahip olmamasına rağmen çok yardımsever bir delikanlıydı. Yardıma muhtaç birini gördüğünde gözünü kırpmadan parasını sonuna kadar verir, arkadaşlarını da buna teşvik ederdi. Bir gün hedefini sordum. Dedi ki: ''Göz doktoru olacağım inşallah ama para için değil. Afrika'da âmâ olanları iyileştirmek, onlara yardım edebilmek için olacağım.'' Böyle diğerkâm bir genç...

29.07.2022 751